Hatay Mahalli Haber
MENÜ
Tamer Yazar
Tamer Yazar
yazar5@hotmail.com
Paylaş Paylaş Paylaş Yazı 121 defa okundu.

Hrant Anlatsın Bugün… Sen, Duydun Mu Sustuklarımı?

Türkiye Ermenileri üzerine haber de yapan köşe de yazan biri olarak, en çok da Hatay’ın Samandağ ilçesindeki Vakıflı Köyü için bir şeyler karalamışımdır sanırım… 

En çok da,

…ona dair “TÜRKİYE’NİN TEK ERMENİ KÖYÜ” diyenleri dinlerken ! 

TEK’liğinin sebebinin SON olması olduğunu söylemekten çekinir, o TEK’te kalanlar ! Resmi kurumsal söylem NE isterse onu söyler, dışına çıkmaz, çıkamaz ! TEK’te sorun yoktur çünkü… SON ise sorunludur, ki NİYE SON diye başlayan soruların cevapsızlığıdır, korkutan !

“Çok şey vardı anlatılacak, o yüzden sustum... Birini söylesem, diğeri yarım kalacaktı... Sen, duydun mu sustuklarımı?” diyen Oğuz Atay ne de haklı !

“Türkiye’de Ermeni olmak, zordur” demişti, İngiltere’de aynı okuldan bir arkadaşım… 

ZOR ! 

Bugün, bu ZOR denende duralım istiyorum, ama bunu anlatanın da Hrant Dink olmasını istiyorum… Birbirimizin gerçeklerinden kaçmanın yorgunluğunda “DUR” desin istiyorum… Birbirimizi sevmenin, acıları da sahiplenmekten geçtiğini hatırlatmasını istiyorum… 

Bir kez daha…

Evet…

Tarih, 23 Nisan 1996…

Kurucusu olduğu Agos Gazetesi…

Yazısının başlığı, “23,5 Nisan”…

-

Sancılı on yıllardan çıkmış ulusun tarihinde çok önemli bir ak gündür, 23 Nisan. 

"Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir" düsturunun Meclis salonuna perçinlendiği gündür. Ve böyle bir günün 'yaşam' denilen çocuğa ve geleceğe akıtılan mirasıdır. Türk Ulusunun belki de en akıllıca yaptığı öngörünün tarihidir. 'Gelecek' ve 'çocuk' ne de güzel buluşturulmuştur öyle. Ve de ne ustaca bir değerlendirmedir, yıllar sonra 23 Nisan'ı sadece Türkiye ile sınırlı tutmayıp, bütün dünyanın çocuklarıyla paylaşma düşüncesi. Türk çocuklarına da dünya çocuklarına da kutlu olsun.

Yeryüzünün dört bir yanına 'savrulmuş' Ermeni ulusunun tarihinde çok önemli bir kara gündür, 24 Nisan. 

Üç-beş Ermeni yan yana gelmeye görsünler… Alırlar ellerine pankartları, dökülürler sokaklara hemen. Nedir bütün bunların sebebi, niçin yollara düşer bu insanlar 24 Nisan'da? 

Tarih, 24 Nisan 1915'in şafak vakti. Özellikle İstanbul'daki Ermeni aydınlar, yazarlar, sanatçılar, öğretmenler, avukatlar, doktorlar, mebuslar teker teker alınırlar evlerinden, götürülürler... Ve bir daha da geri dönmezler. İşte, birkaç gün sonra bütün Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde gerçekleştirilen 'tarihsel Ermeni dramı'nın başlangıcıdır bu tarih.

Kim nasıl anlayabilir bunu bilemiyorum, ama hem Ermeni olmak hem Türkiyeli hem 23 Nisan'ı yaşamak bütün coşkusuyla ve ertesi günün bir parçası olmak, bütün hüznüyle... 

Kaç insan bu ikilemi yaşıyordur şu yeryüzünde? 

Ne anlaması kolay ne de anlatması…

Dilerim kimse de yaşamasın bu ikilemi bir daha. 

23 Nisan, nasıl daha bir coşkuyla yaşanır? 24 Nisan, nasıl hafızalardan sildirilir? Bütün bunlar, çözümsüz sorular değil aslında. 23 Nisan bütün çocukların olacaksa eğer, ben derim, Ermenistanlı çocukların da olsun bir biçimiyle. Çağırın onları da bu kutlamalara. Barıştırın çocukları birbirleriyle, tanıştırın. Sadece 23 Nisan da olmasın, 24 Nisan'ı da katın içine. Daha da uzasın o günler, bütün Nisan'ı katın, bütün baharı katın. Hadi siz beceremiyorsunuz diyelim, var olan kinler engel buna. Bırakın bari dünyayı çocuklara, onlar bu işi halleder. 

Yeter ki engel olmayın siz.

-

23’ü bu kadar coşkulu geçen bir coğrafyanın 24’ünün bu kadar hüzünlü olması adil mi peki ?

Haklısınız…

Değil…

Hiç değil…

Hrant’ın yıllar öncesinden dediği gibi, 23’ün çocuklarıyla 24’ün çocuklarını el ele tutuşturmak ya da onları dün olduğu gibi bugün de birbirinden uzak tutmak ve yarını hem 23 hem 24 için kaybetmek, elimizde !

Düşünün…

23’ü de…

24’ü de…

NE İSTİYORUM kısmını en çok da ama…