Hatay Mahalli Haber
MENÜ
Tamer Yazar
Tamer Yazar
yazar5@hotmail.com
Paylaş Paylaş Paylaş Yazı 161 defa okundu.

Gastronomi Kentiyiz Ama Birbirimize çok Yabancıyız

Birbirimizi tanıdığımızı sanıyoruz !

Kesinlikle, sadece sanıyoruz !

Aslında tanımıyoruz !

Hem de hiç !

Peki, bu durumu bile isteye mi bu hale getiriyoruz yoksa birbirimize sabrımız mı yok ?

Aslında yemek kültürü, GASTRONOMİ etiketiyle uluslararası bir kimliğe kavuşmuş bir kentte yaşarken, bu BİRBİRİNE YABANCI kalma hali daha da garip geliyor ! Oysa ki o yabancılık hissini en iyi kaybetmenin adresleri, güzel kurulmuş, lezzetli sofralar değil midir ? 

Düşünün bir kere… 

Sorunlarımızı, dertlerimizi, kaygılarımızı kaşık kaşık azaltmaz mı, o sofralar ?

Sohbetleri, hiç inmediği kadar derine çekerken, birini diğerine daha iyi anlatmaz mı ?

Kadehlerin beyazında, kırmızısında dururken, her bir yudum, daha da kaynaştırmaz mı ?

Göçmen kültürünü bir NEFRET ve ÖFKE diliyle ÖTEKİLEŞTİRİP servis edenlerin kentinde, haklısınız, o sofraları kurmak zor !

Anlatmak da…

Kaynaştırmak da…

Oysaki diyen ne güzel söylemiş,

-

Yemekler, seyahat eder... Hatta göçmen olurlar, başka bir ülkeye giderler... Geride iz bırakırlar... Değişirler, kaynaşırlar, belki de gittikleri yerlerin tatlarından ödünç alırlar, başka bir şeye dönüşürler ve oranın yerlisi olurlar... 

Yemeklerin izleri, sınırlarla bölünmemiş insanlığın izlerini gösterir !

Çünkü yemekler, sınır tanımazlar !

-

Suriye’deki savaş öncesi Halep’i gezmiş, mutfağını keşfetmiş, muhteşem tatlılarının lezzetlerini hiç unutamamış biri olarak, bugün Suriyeli mülteciler aracılığıyla “maruz” kaldığımız bu çok bilinmeyenli denklemi çözmek için hiç uğraşmadığımızı fark etmiyor musunuz ?

Açık açık sorayım, bu kentin Gastronomi kimliğini yöneten (!) lere ;

Aranızda, Suriye mutfağını şimdiye kadar deneyen birileri var mı ?

Peki, bu mutfak, biz kadim şehrin sakinlerinin ne kadarının dikkatini çekiyor ?

Bu yabancı kimliğin sahip olduğu yeme içme kültürünün bu kente katabileceklerini kimler hesap ediyor ?

Göçmenlerin, finansal ve toplumsal sorunlarının çözümü için kritik bir müdahale alanına dönüşen bu alanı değerlendirmek, aslında bize de bir yol haritası sunabilir, ki bunu kaçımız fark ediyor ?

Bir şeye ben de kesinlikle katılıyorum… Göçmenlerin tanınması, uyum sağlaması ya da entegrasyonu söz konusu olduğunda, mutfak, birçok sorunun çözüldüğü sihirli bir yer ! O yüzden bizler, sorunlarımızı biriktirmek yerine, beraberce o mutfağa girmeliyiz belki de ! Bir şeyler pişirmeliyiz ! Yeni tarifler keşfetmeliyiz ! Hatta karşılıklı paylaşmalıyız !

ÖFKE ve NEFRET yerine, hayatlarımıza kaldığımız yerden, ama o mutfakla devam etmeliyiz !

Aksi halde, sofralarımız, mutsuz insanların sofraları olmaya devam edecek !

Düşünsenize, bu kent, binlerce yıllık bir kent ! Ermenisiyle, Rumuyla, Musevisiyle,  her dinden ve kültürden insanıyla var olmuş bir kent ! Her bir kimliğin, kendi mutfağında pişen yemekleriyle de zenginleşmiş bir kent ! Peki, bugün menülerimizde niye yok, bu kalabalık ?

Neredeler ?

Sorduk mu ?

Sorguladık mı ?

Hayır !

Oysa ki,

…bugün Londra, kozmopolitan mutfağın başkenti olarak tanınıyor… Hint yemekleriyle, Çin yemekleriyle, Pakistan tatlarıyla, Türkiye restoranlarıyla ! Aynı değişim Berlin, Paris ve Barselona’da da gözlemleniyor ! Bu başkentler, eski topraklarını kaybetmiş olsalar da, o toprakların tatlarını sokaklarında yaşıyor !

Peki, kadim kent Antakya’nın DÜN hikayesindeki o MUTFAKLAR nerede ?

Bulsak mı ?

Birbirimizi bulsak mı ?

Ama bulduklarımız arasına, var olmaya çalışan GÖÇMENLERİ de alsak mı ?

Bu kentin BİZ hikayesinin o görkemli mutfağını beraberce inşa etsek  hatta !

Olmaz mı ?

Olsun !